Çok partili sisteme M. Kemal’le mi geçildi

Çok partili sistem
Fotoğraf: San Fransisco Konferansı’nda Birleşmiş Milletler Anayasası’nın imzalandığını bir gün sonra [27 Haziran 1945] manşetten duyuran “New York Herald Tribune” gazetesi

Kemalist ideolojinin dayatıldığı eğitim kurumlarından yalan, çakma tarihi ezberleyip mezun olanlar, çok partili siyasi hayata M. Kemal Atatürk sayesinde geçildiğini sanıyorlar, ancak aldanıyorlar. Hiç değilse Ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin veya Hürriyet ve Itilaf Fırkası’nın ne olduklarını bilmeleri gerekirdi, zira bunların futbol kulübü değil; birer siyasi parti olduklarını ufak bir araştırma ile öğrenmek mümkündür.

M. Kemal’den önce çok partili sistem zaten mevcut idi… 1908’den 1922 tarihine kadar 14 yıl içinde tam 24 hükümet kurulmuştur.[1] Osmanlı Devleti’nde kurulan bazı siyasi partileri ilerleyen bölümlerde inceleyeceğiz. Buna karşılık M. Kemal dönemi tek parti rejimidir. Bu noktada haklı olarak, “o halde neden Cumhuriyet kurdu?” diye soracaksınız. Bunu ben değil, M. Kemal Atatürk’ün yakın dostlarından Falih Rıfkı cevaplasın:

“M. Kemal de, İsmet de, nihayet, Enver gibi birer askerdirler. Ankara iktidarı, ister istemez kafasının dikine giden bir ‘askerî dikta rejimi’ olacaktır. Cumhuriyet, işin iç yüzünü ‘maskelemekten’ başka bir şey değildir.”[2] Bu sözler hiçbir yoruma yer bırakmayacak kadar açıktır.

Türk siyasal hayatında, M. Kemal Atatürk’ün ölümünden 8 yıl sonra gerçekleşen 1946 seçimleri, iktidarın bütün baskı ve yolsuzluklarına rağmen[3] tek parti rejiminden çok partili parlamenter sisteme geçişin başlangıç tarihidir. “Beyaz ihtilal” olarak adlandırılan 1950 seçimleri ise 27 yıllık tek parti iktidarına son veren siyasi dönüşümün, bir anlamda demokrasiye geçişin miladı olarak kabul edilebilir. Önemle ifade edelim ki, bu geçiş başımızdakilerin faziletinden dolayı değil, Batılı devletlerin zorlamasıyla mümkün olmuştur.

Yalta Konferansı’nda, II. Dünya Savaşı sonrası düzeninin temel öğesi olacak, milletlerarası barış ve güvenliği sağlayacak Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın Anayasası’nı hazırlamak üzere San Fransisco’da toplanacak konferansa çağrılacak devletler tespit edilirken Türkiye de tartışılmıştır. Stalin, Türkiye’yi kastederek, Birleşmiş Milletler’de Almanya’ya karşı bütün gücüyle savaşmış devletlerin, savaş sırasında sallantıda kalmış, “hilekârlık” yapmış olanlarla yan yana oturmasının savaşmış devletleri kızdıracağını savunmuştur.

Stalin’in önerisi kabul edilerek, 1 Mart 1945 tarihi itibariyle Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiş olan devletlerin San Fransisco Konferansı’na davet edilmesi kararlaştırılmıştır. Türkiye de 23 Şubat’ta bu iki devlete savaş ilan ederek, BM konferansına kurucu üye olarak katılabilmek için gerekli hukuki koşulu yerine getirmiştir.[4]

1 Mart 1945’e kadar Almanya’ya ve Japonya’ya savaş ilan etmiş olan devletlerden oluşan San Fransisco Konferansı, 25 Nisan 1945 günü toplanmış ve 26 Haziran’da “çok partili siyasi sisteme geçişi” öngören Birleşmiş Milletler Anayasası’nın imzalanması ile çalışmalarını sona erdirmiştir.[5]

Türk heyeti San Fransisco Konferansı’nda her fırsatta çok partili siyasal rejime geçileceğini ifade etmiştir. Birleşmiş Milletler Anayasası’nın imzalanması, Türkiye’nin demokratikleşmesinde ve Batı dünyasına yaklaşmasında önemli bir adım olmuştur.[6]

Özetlersek, Ikinci dünya savaşının demokratik rejimler tarafından kazanılması ve diktatörlüklerin yıkılması, CHP’nin ülke için daha demokratik bir rejim kurması zorunluluğunu doğurmuştur. Bu zorunluluğa rağmen İsmet Inönü’nün uluslararası sisteme karşı direnişini Şükrü Karatepe şöyle ifade etmektedir; “Diktatörlüklerin art arda devrildiği bu dönemde bile Ismet Paşa, fazla aceleci davranmıyor ve mümkün olan en az tavizle çok partili hayata geçişin yollarını arıyordu.”[7]

KAYNAKLAR:

[1] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler (Ikinci Meşrutiyet Dönemi 1908-1918), 2. Baskı, Hürriyet Vakfı Yayınları, Istanbul 1988, cild 1, sayfa 6.
[2] Falih Rıfkı Atay, (1961) 2004, Çankaya: Atatürk’ün Doğumundan Ölümüne Kadar, Pozitif Yayınları, Istanbul, sayfa 416.
[3] Ibrahim Arslanoğlu, Türkiye’de Demokrasinin Tarihsel Gelişimi, Uluslararası Türkiye Cumhuriyeti Sempozyumu, Isparta Ekim 2008, sayfa 2-16, 22-24.
Ayrıca şu kaynaklarada bakılabilir;
– Çağatay Benhür, 1945-1946 Yıllarında Türkiye’de Politik Gelişmelere Genel Bakış, Journal of Qafqaz
University, 2008, sayı 24, sayfa 38.
– Korkut Boratav, Türkiye Iktisat Tarihi 1908-2007, 13. Baskı, Imge Kitapevi, Ankara 2009, sayfa 93.
– Burhan Felek, “Başarı Toplu Hareketle Mümkündür”, başlıklı yazı, Milliyet Gazetesi, 15 Ocak 1975, sayfa 1.
– Metin Toker, Demokrasimizin Ismet Paşalı Yılları 1944 – 1973 – Tek Partiden Çok Partiye 1944 – 1950, 4.
Baskı, Bilgi Yayınevi, Ankara 1998, sayfa 127.
[4] Oral Sander, Türkiye’nin Dış Politikası, der. Melek Fırat, Imge Yay., Ankara 1998, sayfa 117.
Ayrıca bakınız; Nasuh Uslu, Türk- Amerikan Ilişkileri, 21. Yüzyıl Yay., Ankara 2000, sayfa 204.
[5] Nasuh Uslu, Türk- Amerikan Ilişkileri, 21. Yüzyıl Yay., Ankara 2000, sayfa 205.
[6] Ahmet N. Yücekök, Ilter Turan ve , Mehmet Ö. Alkan, Tanzimattan Günümüze Istanbul’da STK’lar, Tarih
Vakfı Yayınları, Istanbul 1998, sayfa 162, 163.

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: