Mustafa Kemal’in rakı sofrasında Kur’an tilaveti ve Yunus Nadi
Son devrin önde gelen hâfızlarından olan Cevdet Soydanses’in, Balıkesir’de askerlik yaptığı günlerde M. Kemal ile olan bir hatırasını kendisine şöyle anlattığını naklediyor:
“Ben Balıkesir’de askerlik yapıyordum. Bir akşam gece yarısına yakın yatakhanemize bir çavuş gelerek:
– Aranızda hafız var mı?’ diye sordu.
– Ben hafızım.’ dedim.
– Benimle geliyorsun.’ dedi.
Giyinip, yatakhaneden çıktım. Ben hasta, ölmek üzere olan biri var da Kur’an okunacak sanıyordum. Birlikte merkez binaya gittik. Kapının önünde çavuş, kapıyı tıklattıktan sonra içeriden: ‘Gel!’ denilmesi üzerine kapıyı açtı. Selam ve resmi ta’zim ifasından sonra:
– Hafızı getirdim.’ dedi.
– Sen çık, O gelsin.’ dediler. Çavuş çıktı, ben içeri girdim. Askerce selam verdikten sonra hazırol vaziyetinde bekledim. Karşımda bir güruh vardı. Önlerinde rakı kadehleriyle yemek yiyip, çerez atıştırıyorlardı. Tavanda mutantan bir avize, gözleri kamaştırmaktaydı. Birçok masa birleştirilerek tek bir masa haline getirilmişti. Masanın başında gazetelerden tanıdığım M. Kemal, etrafında ise sivil ve asker birçok kimse yemek yiyip, içki içiyorlardı. M. Kemal Paşa bana hitaben:
– Sen hafız mısın?’ diye sordu.‘- Evet’ cevabını vermem üzerine:
– Peki, bize Kur’an’dan bir şey oku.’ dedi.
– Ne okuyayım?’ diye sordum.
– Sure-i Rahman oku!’ dedi.Bu emir üzerine ben hemen yere çömeldim, cebimden takkemi çıkararak başıma koydum. O, bu hareketimi görünce:
– Bakın, bakın! Nasıl bir ta’zim vaziyeti alıyor!’ diye söylendi.Ben duymamazlıktan gelerek Euzubesmele’yi çektikten sonra Sure-i Rahman okumaya başladım. Biraz sonra ‘Febieyyi alai rabbiküma tükezziban’ yani ‘Şimdi rabbinizin hangi nimetini tekzib eder, yalan dersiniz?!’ mealindeki ayete geldikçe bana elindeki kadehi sallayarak:
– Hangi nimetini tekzip ettik. Kuru fasülyesini mi, yeşil pırasasını mı?!’ gibi laflar atmaya başladı. Malumunuz bu ayet orada çok tekerrür (tekrar) eder. Her defasında benzer istihzalar savurdu (inceden alay etti) ve nihayet:‘- Yeter, yeter artık! Hadi defol!’ dedi. Ben ayağa kalkıp çıkmak üzereyken masadaki şişman birisi yüksek sesle:
– Gazi Hazretleri! Bu millete Tanrı olarak sen yetersin. Başka Tanrı gerekmez!’ demesi üzerine umumi bir bravo ve alkış sesiyle kadehler ayağa kalktı ve:
– Gazi Hazretleri şerefine!’ sayhalarıyla rakıyı yudumlarlarken ben sür’atle kaçıp, oradan uzaklaştım.
Ertesi gün bu şişman herzegunun kim olduğunu merak ettiğimden mahalli gazeteyi aldım. Orada bu sofranın resmi vardı ve masadakilerin de ismi yazılıydı. Bu mel’unun Yunus Nadi olduğunu oradan öğrendim.”[1]
Kaynak: Kadir Mısıroğlu, Kırk Görgü Şahidinden Naklen Benden Tarihe Haberler, Sebil Yayınları, Istanbul 2016, sayfa 406-408.