Sevr Antlaşması onaylandı mı?

Lozan’ın, Sevr’in devamı olduğunu belirtirken, antlaşmanın hukuksuzluğunu ve Vahdettin’in Sevr’i onaylamadığını da çarpıcı tespitlerle ortaya koyuyor.

MUSTAFA ARMAĞAN: SEVR HUKUKEN GEÇERSİZDİR
Mustafa Armağan Sevr’in İngiltere ve Fransa tarafından ‘ya imzalarsınız ya da harp başlar’ tehdidiyle imzalandığını, itirazların ciddiye bile alınmadan zorla, aslında uygulanamayacak kadar saçma olduğunu görerek vakit kazanmak için Sevr’e belki de şartlarını bile doğru dürüst okumadan gönderilmiş bulunan delegelerce adeta namlu önünde imzalatıldığına dikkat çekiyor ve şöyle diyor:
 
TBMM’ye uzanalım ve Gizli Zabıtlar’ın 1921 yılına ait cildini elimize alıp başlayalım karıştırmaya; 8 Şubat günü yapılan oturuma gelelim. Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa’ya göre Sultan Vahdettin, Sevr Antlaşması’nın imzası öncesinde, 22 Temmuz 1920’de toplanan Saltanat Şurası’nda “Sevr muahedesini… bizzat ayağa kalkmak suretiyle kabul etmiştir”.
Peki, olay hakikaten Mustafa Kemal’in açıkladığı gibi mi cereyan etmiştir? Saltanat Şurası’nda ‘Sevr’i kabul edenler ayağa kalksın’ denilmiştir de, Vahdettin de ayağa kalkmak suretiyle kabul mü etmiştir? Şuraya katılmış olan Sadrazam İzzet Paşa’nın hatıralarında hadise şöyle geçer:
 
“Müzakere garip bir tarzda geçti… Ayan’dan Topçu Rıza Paşa merhum, gür sesiyle itiraza kalkıştıysa da, Sadrazam onu çirkin bir şekilde susturdu ve mecliste düşünce ileri sürülemeyeceği, mesele oya konulacağı zaman kabul edenlerin ayağa kalkması, etmeyenlerin yerinde kalması gerekeceğini kahraman bir eda ile ihtar etti. Bunun üzerine Zât-ı Şahane [Vahdettin]: “Böyle müzakere olmaz. Fayda ve zararlarına dair burada bulunanların görüşleri dinlenmelidir” buyurdular. Ferit Paşa bunun üzerine galiba daha önce konuşup anlaştığı bazı kişilerin görüşlerini sormuş, bunlar da hep kabul tarafında görüş ortaya koymuşlardır. Kabul edenler ayağa kalksın denilmesi üzerine Zât-ı Şahane birdenbire kalkıp salondan çıkınca herkes de tabiî olarak ayağa kalkmış, komedya da bu şekilde sona ermiştir.”Buna göre Vahdettin, Sevr’i onaylamak için değil, toplantının Sevr’i onaylatmak üzere taraflı bir tarzda yürütülmesini protesto mahiyetinde ayağa kalkmış ve çıkıp yan odaya geçmiştir.
 

Sevr hukuken geçerli midir?

Özel Hukukta yetkili temsilci bir sözleşmeyi imzalarsa asil’i, yani vekili olduğu kimseyi bağladığı halde kamu hukukunda durum farklıdır. Özellikle Devletler Hukukunda yetkili delegeler bir andlaşmayı imzalar ama eğer andlaşma asil, yani vekili olduğu devletin yasama organı ve devlet başkanı tarafından onaylanmazsa devleti bağlamaz ve yürürlüğe girmez.

Bunu Prof. Dr. Yılmaz Altuğ (Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 32, Mayıs 1970, s. 16-19) şöyle açıklar: “Bütün bir millete hem de uzun bir müddet için bir külfet yükletilir ve serbestliği bağlanırken ona bir kere daha bunu inceleme ve düşünme imkânının verilmesi amme (kamu) hukukunun mahiyeti icabıdır.”

Hükmünü şöyle verir Prof. Altuğ: “Günümüzde pek çok yazar onayı andlaşmanın andlaşma olması için mutlaka ararlar. Hal böyle iken birçok tarih kitaplarında ve hukuk eserlerinde Sevr’in bir andlaşma olarak gösterilmesini hayretle karşılamamak mümkün değildir. (…) Sevr andlaşması Türkiye tarafından onaylanmadığı gibi (…) onaylanmadığından akdedilmiş (resmiyet kazanmış) kategorisine bile girmeyen bir tasarıdan ibarettir.”
 

Sultan Vahdettin’in cevabı

Sultan Vahdettin Sevr karşısındaki kesin tutumunu net bir şekilde açıklamıştır: “Ben Sevr Antlaşmasını kesinleşmiş sayılacak surette tasdik etmedim. Meselenin kesinleşmesinin Meclis-i Mebusan’ın kabulünden sonraki tasdikime bağlı olduğunu ve hak ve adaletle bağdaşmayacak surette anormal olan böyle bir antlaşmanın devam ve istikrar sağlayamayacağını bildiğimden hakkımızın anlaşılmasına müsait zamanın gelmesine kadar vakit kazanmak yolunda devamla antlaşmanın hükümetçe kabulüne taraftar göründüm.”

MEHMET ÇELİK: SEVR’İ GÖSTERİP LOZAN’A RAZI ETTİLER

Prof. Dr. Mehmet Çelik emperyalist devletlerce hilâfetin nasıl ortadan kaldırılmak istendiğini, Milletler Cemiyeti’nin bu devletlerin çarkına nasıl su taşıdığını çarpıcı bir dille aktarıyor. Şöyle diyor:

Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923), Sevr’in (10 Ağustos 1920) kabul edilip fiilen yürürlüğe girdiği, yani Osmanlı’nın tasfiye edilişinin resmî, hukukî ve siyasî belgesidir. Sevr parçalama projesi, ondan üç yıl sonra imzalanan Lozan ise bunun resmen ve hukuken uygulamaya geçirilmesidir. Osmanlı’yı yıkmanın ruhsatıdır.

1. Dünya Savaşı’nın ana sebebi ve hedefi Osmanlı Devleti’ni tasfiye ederek başta petrol olmak üzere topraklarındaki enerji kaynaklarını Avrupa’ya taşımaktı. Sevr Antlaşması ise bu projeyi hukukî ve siyasî bir zemine oturtmak amacına matuftur. I. Dünya Savaşı’nın ana sebebi bu idi. Osmanlı yıkılarak, hammadde kaynakları ele geçirilecek ve hilafet müessesi kaldırılıp İslam dünyası başsız kalacaktı. Bu nedenle savaş sona erdikten sonra antlaşma devreye sokuldu ve yüzde yüz uygulandı. Sevr güney topraklarımıza tatbik edildi. Cumhuriyet nesilleri “güney topraklarımız” ifadesinden bugünkü Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgesini anlarlar. Bu yanlış algıya da bilinçli olarak çizilen ve hâlâ okullarımızın duvarlarını, ders kitaplarımızı süsleyen o çarpıtılmış harita yol açmaktadır. Hâlbuki Sevr’in kaleme alındığı tarihte bizim güney topraklarımız Suriye, Lübnan, Ürdün, Irak ve Suudi yarımadası idi. Sevr buralara uygulandı ve bin yıllık (Selçuklu-Osmanlı dönemleri) topraklarımız üzerinde birçok nevzuhur kukla devletler kuruldu. Lozan tasfiyeyi meşru hâle getirdi. Aynı zamanda Batılı devletler, maksatlarına erişmek için Milletler Cemiyeti’ni de maşa olarak kullandılar. (Alıntı: Derin Tarih)

Dönemin CHP Milletvekili, daha sonra başbakanlık da yapan Hukuk Profesörü Nihat Erim, Sevr’in 433. maddesini TTK’dan çıkan kitabına almış.

Maddede Andlaşmanın onaylanması gerektiği yazıyor.

Diğer sayfada “onaylanmadı” diyor.

K. Çandarlıoğlu- Belgelerle gerçek tarih

%d blogcu bunu beğendi: